08/09/2024

Engelliler Haftası, 10 Mayıs ile 16 Mayıs arasında, Birleşmiş Milletler’e üye 156 ülkede aynı tarihlerde kutlanan özel haftadır.

İnsanlık tarihinin her döneminde engelli bireyler toplumun engellik algısının şekillendirdiği haklar elde etmiş ya da uygulamalara maruz kalmışlardır. Bu hak ve uygulamalar kimi zaman yasal temellere dayanmış kimi zamansa içinde yaşanılan toplumun sosyal ve kültürel değerlerine göre şekillenmiştir. Tarihsel süreç içerisinde engelli haklarının incelenmesi engelli bireylerin yasal haklarının tarihsel ve toplumsal temellerinin anlaşılmasına hizmet edecektir. Fakat engelli bireylerin hakları ile ilgili kaynaklar incelendiğinde izleri M.Ö. 6000’e kadar dayanan bir süreç olduğu görülmektedir.

Tarihsel süreçte engelli hakları ile ilişkilendirilen birçok olay art arda veya aralıklarla meydana gelmiştir. Kimi olaylar arasında doğrudan bağlantı kurmak mümkünken bazı olaylar kendilerinden sonraki gelişmelere zemin hazırlamıştır. Örneğin, 1900’lü yılların başında Avrupa’da insan ırkının ıslah edilmesi amacıyla engelli ve hasta bireylerin toplumdan temizlenmesi görüşünü savunan öjenizm düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu düşünce Avrupa genelinde hüküm sürerken 1930’lu yıllarda Adolf Hitler Almanya’da Aktion T4 isimli bir program başlatarak 230.000 yaşlı ve engelli insanın ölümüne sebep olmuştur. Yine başka bir örnek üzerinden gidilecek olursa 1984 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde engelli bireylerin sosyal ve siyasal haklara sahip olmalarını savunan Güney Afrika Engelli Hareketi isimli bir oluşum ortaya çıkmıştır. Bu oluşum birçok bölgede engelli bireylerin hakları ile ilgili gösteriler yapmış ve imza kampanyaları düzenlemiştir. Tarih 1994 yılını gösterdiğinde Güney Afrika Cumhuriyeti tarihinde ilk kez iki engelli birey milletvekili seçilerek meclise girmişlerdir. Sözünü ettiğimiz her iki olay arasında kesin bir neden sonuç ilişkisi kurmak doğru olmasa da birbirilerini etkiledikleri söylenebilir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle işitme engelli ve görme engelli bireylerin mahkeme ve diğer üst düzey devlet dairelerinde memur olarak görev yaptıkları görülmektedir. Aynı dönemlerde Avrupa genelinde 8 ile 20 milyon insan büyücülük ve cadılık yaptıkları gerekçesiyle ölüme terk edilmiştir. Hayatını kaybedenler arasında birçok engelli bireyin olduğu ifade edilmektedir.

Zaman içerisinde sakat, çürük, hasta gibi birçok şekilde adlandırılan engelli bireyler insanlık tarihinin başlangıcından bu yana toplum içerisinde varlıklarını sürdürmektedirler. Engelli bireyler farklı adlandırmalar kadar kimi zaman haklar elde etmiş kimi zaman da olumsuz uygulamalara maruz kalmışlardır. Tarihsel süreç incelendiğinde engellilere tanınan haklar, adlandırmalar veya sunulan uygulamaların dönemin engellilik anlayışıyla ilgili olduğu görülmektedir. Belirli bir dönemin koşulları, benimsenen inanç sistemi, siyasal ve sosyal nedenlere bağlı olarak oluşan engellilik anlayışı, engellilik modeli olarak ifade edilmektedir. Modeller engelli bireylerin bazen doğaüstü bir varlığın lütfu bazen de üretim sistemini olumsuz etkileyecek bir kimse olarak görülmesine neden olmuştur. Bunun yanında engelli bireylere yönelik anlayış onların resmî ve resmî olmayan hak ve ayrıcalıkları elde etmelerini sağlamıştır. 1300’lü yıllarda İngiltere’de engelli bireylerin mal varlıklarına devlet tarafından el koyulabileceğine ilişkin kanunlar çıkarılırken tarih 1940’lı yılları gösterdiğinde işçi çalıştıran kurumların belirli bir düzeyde engelli bireyi istihdam etmesini zorunlu kılan kanunlar oluşturulduğu görülmektedir. Yani, zaman içinde engelli bireyler, birbirinden oldukça farklı adlandırma ve uygulamalara maruz kalmışlardır. Geçmişten günümüze engelli anlayışı ve engelli hakları incelendiğinde süreçte birçok faktörün rol oynadığı görülmektedir.

Engel yerine yeterliliğe, farklılıklar yerine benzerliklere odaklanan, engelli olan ve olmayan tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu bir bakış açısının hakim kılınmasında fayda bulunmaktadır.

Bu kapsamda kitle iletişim araçlarının da etkin kullanılması yararlı olacaktır. Engellilerin kendilerine özgü hakları ve temel vatandaşlık haklarının olduğunu toplumun tüm kesimlerince bilinmesini de sağlamak gerekmektedir. Ayrıca engelli vatandaşlara ve ailelerine verilen hakların bu taraflarca bilinmesi ve talep edilmesi gerekmektedir. Haklarını bilen ve bunu talep eden vatandaşlar oldukça, devletin sunduğu imkânların da artması muhtemeldir. Türkiye’de engellilerle ilgili doğrudan eğitim alan meslek sayısı oldukça azdır. Bu sebeple toplumsal farkındalığı artırmaya çalışmak ve engellilerin hakları ile ilgili bilgilendirme yapmak bu alanda eğitim gören insanların görevlerdir.

Engelli bireyler toplumsal yaşamın birçok noktasında dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalma ile yüzleşmek durumunda kalmaktadır. Uluslararası örgütler görece geç olsa bile bu duruma kayıtsız kalmamışlardır. Konuya ilişkin Bileşmiş Milletler(BM), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa Birliği (AB) vb. engelli bireylerin yaşam kalitesinin yükseltilmesine yönelik olarak önemli çalışmalar başlatmışlardır. Engelli bireylere ilişkin konunun ayrımcılık yasağı temelinde değerlendirilmeye başlaması ancak 90’lı yılları bulmuştur. Bu bağlamda özellikle Birleşmiş milletler temelindeki çalışmalar oldukça önem arz etmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından engelliliğe ilişkin ilk gönderme İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) nin 25. Maddesindedir. İHEB’in ardından engelliliğe ilişkin bir Birleşmiş Milletler Sözleşmesi oluşturulması için aradan 23 yıl geçmiştir. Ancak 23 yılın sonunda hazırlanan bu belge sözleşme değil beyanname olan Engellilerin Haklarına Dair Beyannname’dir. Yine Birleşmiş Milletler Sistemi içinde 1983 yılı Dünya Engelliler On Yılının başlangıcıdır. 1989 yılında ise oluşturulan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme çocuklar ile birlikte engelliler için de çok önem arz etmektedir. Bu sözleşmenin ikinci maddesinde ilk kez engellilik durumu ayrımcılığın yasaklanma nedenleri arasında yer almasını sağlamıştır. Yine bu sözleşmede engelli çocukların tam, onurlu ve iyi bir yaşam sürmesi için gerekli haklar tanınmıştır. Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinden önce engelli bireyler için en kapsamlı fakat hukuken bağlayıcılığı olmayan belge “Engellilerin Fırsat Eşitliğine Dair Standart Kurallar” belgesidir. 2001 yılında hazırlıkları başlayıp 2006 tarihinde ilan edilen “Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 2007de imzaya açılmış ve ülkemiz tarafından 2008 yılında kabul edilmiştir. Bu sözleşme engelli bireyler açısından oldukça önemli ve kapsamlı bir sözleşmedir. Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Miletler Sözleşmesi engelli bireylerin hak ve özgürlüklerden tam ve eşit olarak yararlanabilmeleri açısından oldukça önemli bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu sözleşme ile engellilik durumunun insan hakları konusu olduğu açık bir kabulüdür. Ülkemizin de bu sözleşmeye taraf devlet olması oldukça sevindiricidir. Ancak Sözleşmenin ve Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin kağıt üzerinde kalmaması, engelli bireyleri ilgilendiren tüm eylem ve işlemlerde sözleşme yükümlülüklerinin gözetilmesi önem arz etmektedir. Bu yükümlülüklerin gözetilip gözetilmediğine ilişkin denetim mekanizmaları ve sivil toplum kuruluşlarına önemli bir sorumluluk düşmektedir.

Toplumumuzda engelli kişi sayısı resmi olmayan rakamlara göre %13 tür. Bu kişilerin %27’si 0-21 yaş, %36’sı 22-49 yaş, %37’si ise 50-64 yaş aralığında bulunmaktadır. Görüldüğü üzere toplumumuzun engelli olan bireylerinin %73’ü istihdam edilebilir durumdadır.

Sosyal Devlet olmanın en temel koşullarından birisi olan Sosyal Nitelikli Atamalarda 2002 yılında kamuda 5.777 engelli personel çalışmakta iken bugün bu sayı 10 kattan fazla artarak 60.432’ye ulaştığı, özel sektörde ise 115.000 i aştığı gözlemlenmektedir. Elbette bu istihdam memnuniyet verici olmakla beraber istihdam öncesi ve sonrası yaşanan sorunlar da göz ardı edilmemelidir.

Bu kapsamda,

  • Kamuda ve özel sektörde engelli istihdam oranı en az % 6 (yüzde altı) olarak güncellenmelidir.
  • Yılda iki defa ÖSYM tarafından kamu istihdamı için tercihlerin alınması, İŞ-KUR İl Müdürlükleri tarafından özel sektöre alımların istihdam edilebilir engellilerin cep telefonlarına kısa mesaj yoluyla iletiminin sağlanması önem arz etmektedir.
  • Engelli olarak görev yapan işçi veya memurun çalışma sürelerine göre izin ve sosyal hakları yeniden düzenlenip belli bir standartta uygulanması gerekmektedir.
  • 1.10.2008 sonrası sigortalı olan engelli çalışanların 5510 sayılı kanundaki hak kayıpları yeniden düzenlenip intibakı sağlanmalıdır.
  • Engelli ve kronik hastalığı olan çalışanlara yönelik iş sağlığı ve güvenliği ve mobbing (zorbacılık) konusunda çalışma başlatılmalı, söz konusu kişiler için ivedi bir şekilde gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır.
  • Engelli işçi ve memurların istihdam edildikleri kurumlara erişilebilirlikleri ve çalışma koşullarının mutat olarak denetlenmesi önem arz etmektedir.
  • Tüm kamu ve özel sektörde çalışan engelli personelin izlem ve takibinin yapılması amacıyla, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca koordinasyon merkezleri kurulmalıdır.

UNUTMAYALIM Kİ ENGELLER BİRLİKTE AŞILIR YETER Kİ VİCDANLAR ENGEL OLMASIN

Loading

Skip to content